Tanrıların gıdası, şifa kaynağı veya gelinlerin çeyizi çikolata… Milattan önce 1500’lü yıllarda Olmekler ile başlayan çikolata tarihi ve ilginç yolculuğuna gelin hep birlikte çıkalım.

MÖ 1500–400 yılları arasında Meksika Körfezi’ndeki Olmekler, “kakawa” ismini verdikleri kakao ağacını ıslah eden ilk toplum olur. Böylece lezzetli çikolata tarihi başlar. Bu tarihten sonra çikolata çok farklı kültürlerde farklı kimliklere bürünecektir.
MÖ 600 yılında günümüzdeki Güney Meksika, Belize, Honduras ve Guatemala topraklarına denk gelen bölgede yükselen ünlü Maya uygarlığı kakao ağacını yoğun olarak kullanmaya başlar. Tarihte “kakao” sözcüğüne MÖ 400-MS 100 yılları arasında burada rastlarız. Kakao çekirdeklerini ilk kullananlar Olmekler olsa da Maya uygarlığı için kakao bir gıda maddesinden çok daha fazlasını temsil eder. Maya inanışına göre kakao, Maya tanrıları tarafından efsanevi bir dağda keşfedilmiştir ve bu sebeple kutsal törenlerde kullanılmaktadır.
MS 1300’lü yıllarda Orta Amerika’da hüküm süren Aztekler, çikolata hayranlığını bir üst seviyeye çıkarır. Tıpkı Mayalardaki gibi tanrıların bir armağanı olarak kabul edilen kakao, sıcak ve soğuk içecek yapımının yanı sıra para birimi olarak da kullanılır. Aztek kültüründe kakaonun altından daha değerli kabul edildiğini gösteren kayıtlar vardır.
1502 yılına gelindiğinde Kristof Kolomb dördüncü keşif seferine çıkmıştır. Kolomb, Honduras’ın 50 km açığındaki günümüzde Bay Islands olarak bildiğimiz Guanabara’ya ulaşır ve burada kakao ile tanışır. Maya ticaret kanolarında gördüğü kakao tanelerinin diğer yiyecek ve ihtiyaç malzemelerinden çok daha pahalı olduğunu fark etse de yanında tercümanı olmadığından bu çekirdeklerin ne olduğunu anlayamaz. Amerika kıtasını keşfederek tarihin seyrini değiştiren ünlü İtalyan kaşif Kolomb, maalesef çikolatanın enfes tadını keşfedemeden hayatını kaybeder.
1517 yılında Yukatan ve Meksiko’yu işgal eden İspanyollar, kakao tanelerinin para birimi olarak kullanıldığını keşfeder ve Avrupalılar çikolata ile tanışmış olur.
1544’te Kekchi Mayalarından bir grup İspanya’ya Prens Philip ile görüşmeye götürülürken yanlarında en kıymet verdikleri şeylerden birini götürür: Çikolata.
İspanyollardan sonra çikolatayıla tanışanlar İtalyanlar olur. Floransalı tüccar ve gezgin Francesco d'Antonio Carletti, 1600’lü yıllarda Güney Amerika’ya yaptığı seyahatlerde kakaoyu keşfeder, kakao tarımının tüm aşamalarını gözlemler ve bu gözlemleri Toskana düküne sunduktan sonra 1606 yılında önce Floransa, ardından Venedik ve Torino’da ilk kakao tarımı yapılır.
1615 yılında 13. Louis’nin İspanyol kökenli prenses Anne ile evlenmesi ile çikolata, Fransız sarayının vazgeçilmez bir içeceği olmaya başlar. 15. Louis çikolataya en düşkün Fransız kralı olarak karşımıza çıkarken efsanevi Marie Antoinette 16. Louis ile evlendiğinde kendi çikolatacısını saraya getirir ve ona “Kraliçenin Çikolata Yapımcısı” resmi unvanı verilir.
Tarih kitaplarına baktığımızda en geç 1642 yılında Lion Kardinali olan Alphonse de Richelieu çikolatayı ilaç olarak kullanmaya başlar.
Bu tarihten sonra çikolata ile ilgili tariflerin arttığını ve çikolata “transferlerinin” gerçekleştiğini görürüz. Örneğin 1654 yılında İtalya’dan Fransa’ya kahve, çay ve çikolata yapmayı bilen iki aşçı getirilir.
İngiliz kuvvetlerinin 1655 yılında Jamaika Adası’nı İspanyollardan almasının üzerine kakao plantasyonlarının bulunduğu ada, İngiltere’nin baş çikolata tedarikçisi konumuna gelir.
Çikolata, çeyiz olarak bile tarihteki yerini almıştır. Fransa Kralı 14. Louis1660’da İspanyol Prenses Maria Teresa ile evlendiğinde gelin yanında çikolata getirmiştir.
Çikolata, özellikle aristokratlar arasında gittikçe artan bir üne sahip olmuştur. Bu ünde şüphesiz ki dönemin hekimlerinin çikolatanın şifa kaynağı olduğunu yazmaları etkilidir. 1684 yılında Parisli doktor Joseph Bachot, çikolata için, “çikolata gayet iyi bilindiği üzere o kadar asil bir buluştur ki tanrıların gıdası nektar ya da ambrosia değil, çikolata olmalıdır.” dediği kitabını yayımlar.
1699 yılında yayınladığı seyahatnamesinde ünlü İtalyan seyyah Gemelli Careri, Osmanlı topraklarına çikolata götürdüğünü ve kendisine de ikram edildiğini anlatır.
1753 yılında ünlü İsveçli bilim insanı Carl von Linnaeus kakao ağacına Theobroma cacao yani “Tanrıların gıdası” adını verir.
18. yüzyıla geldiğimizde 1765’te Almanya’da Steinhund çikolata fabrikasının kurulduğunu ve Kuzey Amerika’da suyla çalışan ilk kakao değirmeninin açıldığını görüyoruz.
19. yüzyılda çikolata hayatın her alanında karşımıza çıkar. Çarşıda, eczanede ve pastanede çikolatanın etkisini görürüz. 1816’da Antoine Brutus Menier, Paris’te çikolatalı ilaçlar üretmeye başlarken 1847’de yayınlanan Journal de Constantinople gazetesinde İstanbul’da Ottoni Eczanesi’nde çikolatalı ilaç satıldığına dair ilanlar karşımıza çıkar.
Yine 1847’de J.S. Fry & Sons ilk tablet çikolatalarını üretir.
Cumhuriyet’ten sonra faaliyette olan “Royal Çikolata”nın temelleri 1864 yılında İstanbul’da atılır.
1868 yılına geldiğimizde İsviçre Vevey’de Henri Nestlé, İsviçre sütü, şeker, Zwieback buğday unu, potasyum karbonattan ibaret olan “Farine Lacteé”yi (Osmanlı’da südlü un olarak bilinirdi) üretmeye başlar ve Nestlé’yi kurar. İstanbul’a ilk “südlü un” sevkiyatı 1875 yılında yapılır.
Belçika’nın ünlü Leonidas çikolatalarının kurucusu Anadolu doğumlu Leonidas Yorgi Kestekides 1900’de Amerika’ya göç ederken İstanbul’daki şekerci kardeşinden aldığı meyve şekerlerini çikolataya kaplayarak satmaya başlar.
İsviçre’de ilk sütlü çikolata olarak tanıttığı içmelik çikolatayı 1875’te yapan Daniel Peter ile çikolata üretimine Lozan’da başlayan Charles Amédée Kohler, 1904’te “Chocolats Peter et Kohler” adı altında birleşir ve 1905 yılında Nestlé ile anlaşarak bir taraftan Nestlé için çikolata üretirken diğer taraftan kendi ürünlerini de Nestlé’nin uluslararası dağıtım kanallarıyla pazarlama imkanı bulur.
Yine aynı yıl merkezi İsviçre olan Anglo-Swiss Condensed Milk Company, Nestlé ile birleşir ve şirketin adı “Nestlé and Anglo-Swiss Condensed Milk Company” olur.
1908’de “padişahın tedarikçisi” olmak için yaptığı başvuruya olumlu yanıt alan Nestlé, sarayın çikolatacısı unvanını alır.
Lüks çikolata ile özdeşleşen ve akordeon şeklinde kıvrılmış minik kağıtlar olan Ballotine’nin geçmişi, 1915 yılında Jean Neuhaus’un karısı Louise Agostini’nin pralinleri ayrı kağıtlara sarmaya başlamasına dayanır.
Nestlé 1927’de İstanbul Feriye’de ilk fabrikasını açar, 1929’da Cailler ve Peter & Kohler, Nestlé ile birleşir.
1934’te Avrupa piyasasında Türkçe isimli birkaç üründen biri olan Damak, Nestlé etiketiyle satışa çıkmış ve ilk çıktığı anda büyük bir patlama yapmıştı. Avrupalı müşteriye “Şark”ı hatırlatacak broşürlere sahip olan ve enfes Şam fıstığ ile tüketicilerin ilgisini çeken Nestlé Damak, 1966 yılında yurda döner ve Şam fıstıklı olarak piyasaya sürülür. 1977’de Şam fıstığı kelimesinin yerini Antep fıstığı alır.
2014 yılında İstanbul Saint-Josesph Fransız Lisesi’nde çikolata meraklılarının hayranlıkla incelediği “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Çikolatanın Lezzetli Tarihi” sergisi açılır.
Gördüğümüz üzere Mayalar çikolataya bir gıda maddesinden çok daha fazla anlam yüklemekte haklıymış. Çikolata, gerçekten de bin yıllar boyunca toplumsal olaylardan dini ritüellere, uluslararası ilişkilerden tıbba pek çok alanda farklı şekillerle karşımıza çıkan tarihin lezzetli bir tanığıdır.
Çikolatanın detaylı kronolojisi için Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ÇUKULATA, ÇİKOLATANIN YERLİ TARİHİ kitabını inceleyebilirsiniz.